O’nun Şefaatine Dualarla Ulaşmak

O’nun Şefaatine Dualarla Ulaşmak

dua2“Şüphesiz Allah ve melekleri Nebi’ye salât etmektedirler. Ey iman edenler! Sizler de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab/56)

Medine-i  Münevvere denince ilk akla gelen, hiç şüphesiz Mescid-i Nebevî’dir. Zira alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber A.S.’ın kabr-i şerifinin bulunduğu mekân burasıdır. Hacca veya umreye gidenlerimiz bilirler; Mescid-i Nebevî ziyaret edilmeden geri dönülmez. Bu ziyaretin birçok sebebi vardır. Düşünülürse, bütün sebepler O’nun şefaatine ulaşabilme arzusunda birleşir.

Mescid-i Nebevî’yi ziyaret esnasında yürekten kopup gelen salât ve selamlar O’nun şefaatine nail olabilmek içindir. Mahşer gününde onun sancağı altında cennete girenlerden olabilme duasının altında O’nun şefaatini talep vardır. Ve her namazdan sonra Rabbimiz’den niyaz ettiğimiz, O’nun şefaat ettiği bahtiyar kullar arasında bulunabilmektir.

Evet, hepimiz dilimizin döndüğünce şefaat talep ediyoruz. Zira hepimiz bilmekteyiz ki, Hz. Peygamber A.S.’ın şefaati haktır, gerçekleşecektir.

O, Müminlere Şefaat Edecek

Şefaat, birinin bağışlanması için aracı olmak, yardım etmek, affedilmesi için Allahu Tealâ’ya dua etmek anlamlarına gelir. Ehli Sünnet alimleri de Hz. Peygamber A.S.’ın mahşer gününde ümmetine şefaat edeceğini bildiyorlar. Zira Kur’an ve Sünnet, Hz. Peygamber A.S.’ın şefaatinin hak olduğuna işaret eder. Müslim’de geçen bir hadis-i şerifte Efendimiz A.S. şöyle buyurur:

“Ümmetimden büyük günah işleyenler için şefaatim haktır.”

Ehli sünnet alimleri Kur’an ve başka birçok hadislerden yola çıkarak, Peygamber’in şefaatinin sadece büyük günah işleyenlere değil, çok daha geniş bir mümin topluluğuna şamil olduğunu söylemişlerdir. Allahu Tealâ, Hz. Peygamber A.S.’a hitaben şöyle buyurur:

“Kendi günahın için ve mümin erkeklerle mümine hanımlar için mağfiret dile.“ (Muhammed/19)

Bu ayet-i celilede işaret buyrulduğu üzere, Allah,  Hz. Peygamber A.S.’dan kendisi için ve müminler için dua etmesini istiyor. O’nun geçmiş ve gelecek günahları affolunduğuna göre, müminlere şefaatinin Allah’in izni ile mümkün olduğu görülüyor. (Tefsiru’n-Nesefî; Fıkh-ı Ekber, Aliyyü’l-Kâri Şerhi)

Hz. Peygamber A.S. Efendimiz’in şefaati konusunda delil olan diğer bir ayet-i celile de şudur:

“Biz hiçbir elçiyi, Allah’in izniyle itaat edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Şayet insanlar kendilerine zulmettikleri zaman sana (Hz. Peygamber’e) gelseler, Allah’tan günahlarını bağışlamasını  isteseler ve elçi de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allah’ı affedici, merhametli bulurlardı.” (Nisa/64)

Alimlerimiz, buradaki “zulüm” kelimesini günah işlemek olarak açıklamışlardır. O’na itaat eden, bağışlanma ümidiyle O’na gelen müminlerin boş dönmeyeceklerini Allahu Tealâ bu ayet-i kerimede açıklamaktadır. O’na gönülden bağlı müminler için Hz. Peygamber A.S.’ın şefaatinin hak olduğu görülmektedir. (Tefsiru’n-Nesefî; İbnu Kesir, Tefsiru’l-Kur’ani’l- Azim; vd.)

Şefaat Özel Bir Duadır.

Hz.Peygamber A.S.’ın duası genel iken, şefaati ise özeldir. O’nun sünneti üzere yaşamaya çalışan ve gönülden itaat eden müminler için şefaati vardır. İşte bu şefaate, Kur’an’ın ifadesiyle “Hz. Peygamber’i kendi canlarından bile çok seven” müminler hak kazanacaklardır. Bu müminler onun hayaliyle yaşarlar, bolca salât ve selamlar okurlar. Hatta rüyada bile olsa O’nu görebilme arzusu ile yaşarlar.

Ashab-ı Kiram, o dünyada iken bile ondan ayrı olmaktan haya ederlerdi. Bazı sahabiler de her nereye gitseler, O’nun cemalini, sözlerini hatırlarında tutarlardı. Bir sahabi şöyle demişti: “Ya Allah’ın Rasulü! Bize öyle hal oluyor ki, seni hatırlamam gerketiğini düşündüğüm zamanlarda bile hayalin gözlerimizden gitmiyor.” Allah Rasulü de bu halin gönülden sevenlerde bulunan bir hal olduğunu buyurmuştu. Aynı şekilde Hz. Ebubekir R.A.’ın, Hz. Peygamber’in yanında söz alırken, “anam ve babam sana feda olsun ya Rasulallah!” diye söze başladığını görmekteyiz. Zira O’na olan hürmet ve sevgileri bütün hayatlarını kuşatmıştı. Onlar her durumda Allah’ın rızasını ve Rasulü’nün sevgisini kazanmaya çalışıyorlardı.

Hiç şüphe yok, Saadet Devri’nde Medine’de yaşanan o atmosfer, halen onu sevenlerce yaşatılmaktadır.

Muhabbetle Gelen Kurtulur.

 Hz. Peygamber A.S. dünyadayken olduğu gibi vefatından sonra da ziyaretçileri eksilmemiştir. İmkanları müsait olsun-olmasın O’nun şefaatini ümit eden binlerce mümin, O’nun kapısına yüz sürmek için akın akın Mescid-i Nebevi’yi ziyaret ederler. Nice Peygamber aşığı hergün O’nun sevgisiyle, şefaatine ulaşma ümidiyle binlerce kilometre yol katederek Ravza-i Mutahhara’ya gelirler.

Utbî isimli bir Allah dostu, hicrî üçüncü asrın başlarında Mescid-i Nebevî’de tanık olduğu bir olayı aktarır:

“Hz. Peygamber A.S.’ın merkadindeyken birisi geldi. Kabrin karşısında durdu ve ‘selam olsun sana ey Allah’ın elçisi! Allah’ın, şayet onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler buyurduğunu işittim. Ben de günahımın bağışlanması ve Rabbim’in huzurunda senin şefaatini kazanmak için sana geldim’ dedi ve sonra da şu şiiri okudu :

‘Ey cesedi toprağa gömülenlerin en hayırlısı!

Senin pak teninin kokusundan buram buram kokmakta bu ovalar ve tepeler.

Senin bulunduğun şu kabre canım kurban olsun!

Cömertlik, onur ve dürüstlük bu kabirdedir

Sen şefaati umulan şefaatçisin

Ayakların kaydığı o Sırat Köprüsü’nde…’

Daha sonra ayrılıp gitti. O sırada gözlerime bir ağırlık çöktü, uyumuşum. Rüyamda Hz. Peygamber’i gördüm. Bana şöyle diyordu: ‘Ey Utbî! O adama yetiş ve benim şefaatim sayesinde Allah’ın onu bağışladığını müjdele!’ Birden uyandım ve adamı aramaya başladım ama bulamadım.” (Beyhakî, Şuabü’l-İman; Nevevî, el-Ezkâr; İbnü Asakir, Tarihu Dımeşk; vd.)

İşte bağışlanma talebiyle, tam teslim olarak Peygamberi’ne gelmiş olan bir müminin hali… Bu sadece bir örnek. Tarihte bunun gibi birçok hadise mevcut.

Peygamber aşkıyla tutuşmuş bu ziyaretçinin söylediği şiir, halen Mescid-i Nebevî’deki kolonlardan birinin üzerinde yazılıdır. Can u gönülden teslim olarak, inanarak Hz. Peygamber A.S.’ı ziyaret eden birinin, nasıl o Rahmet Peygamberi’nin şefaatine ulaştığını görmek bakımından bir ibret vesikasıdır bu yazı.

Dua Almak İçin Dua Etmek

Müminlerin en güzel işlerinden biri de, birbirleri için dua etmeleridir. Salât ve selam okumak da bir duadır. Ayet-i celilede şöyle buyurulur:

“Şüphesiz Allah ve melekleri Nebi’ye salât etmektedirler. Ey iman edenler! Sizler de ona salât edin ve tam bir teslimiyetle selam verin.” (Ahzab/56)

Tefsirlerimizde görüleceği üzere, ayette geçen Allah ve meleklerinin salâtı, rahmet etmek ve şanını yüceltmek anlamında, müminlerin salât ve selamı ise dua etmeleri şeklinde açıklanmiştir. Demek ki bizler salât ve selam getirirken Hz. Peygamber A.S. için dua ediyor, O’nun da bizler için Allah’a dua etmesini istiyoruz. Yani bu salât u selamlar ve dualar sebebiyle O’nun şefaatini talep ediyoruz.

Hz. Peygamber A.S.’ın, ashabı ve müminler için dua ettiğini hepimiz biliyoruz. Sahabeden Abdullah b. Serahs R.A. anlatıyor:

“Rasulullah’ın yanına geldim. Yemeğinden ben de yedim. ‘Ey Allah’ın Rasülü, Allah seni affetsin’ dedim. ‘Seni de’ buyurdu. ‘Senin için istiğfar ediyorum’ dedim. ‘Ben de sizin için’ buyurdu. Sonra da ‘Kendin için, mümin erkek ve hanımlar için istiğfarda bulun’ ayetini okudu.” (Buharî, Müslim)

Yine bağışlanma dileyen iki sahabe için isimlerini anarak Allah’a dua etmişti (Buharî, Müslim). Yine kaynaklardan öğrendiğimize  göre, rahmet peygamberi olarak ümmetinin bağışlanması için gece-gündüz, ibadetlerinin arkasından dua ederdi. Her yönüyle rehber olan Efendimiz A.S.’ın müminler için dua etmesi, hiç şüphesiz bizler için de bir örnektir.

Mümin, mümin kardeşi için dua ettigi zaman aynı zamanda kendisi için de dua ediyor demektir. Bir hadis-i şerifte buyuruluyor ki:

“Kişinin mümin kardeşinin giyabında (yanında olmadığı halde) yaptığı dua kabul olunur. Bu kimsenin yanı başında görevli bir melek hazır bulunur ve her hayır dua ettiginde ‘Amin! Allah aynısından sana da ihsanda bulunsun’ der.” (Buharî)

Anlıyoruz ki, bir mümin hem kendisinin hem de mümin kardeşleri için aynı anda dua edebiliyor. Sadece kendimize değil, ailemize, yakınlarımıza, dostlarımıza, komşularımıza ve bütün müminlere devamlı dua etmemiz gerekiyor. Müminlerin kardeş olduklarını düşündüğümüzde, herhalde hepimizin bunu seve seve yapması gerektiği anlaşılıyor. Zira müminin mümin kardeşi için dua etmesi, aynı zamanda paylaşma hissini, muhabbeti arttırır ve kardeşliği kuvvetlendirir.

Evet; rahmet peygamberi Efendimiz A.S.’ın şefaatine ulaşabilmek için, O’nun örneklediği üzere yaşamak ve her fırsatta salât ve selamlar okumak gerekiyor. O’nun örneklediği hayat, bizler için bir rehberdir. O rehbere samimi kalple bağlananların şefaatten nasibi olacağına göre, niye O’nun sünnetine uymayalım?..

Bilal Demirsoy – Semerkand Dergisi

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir