TASAVVUFUN MEVZUU

TASAVVUFUN MEVZUU

TASAVVUFUN MEVZUU 1 İlim Saati
Tasavvuf

Tasavvufun mevzuu, keşf ve müşahede yoluyla; belki, vecd ve vicdan yoluyla; Zât, ilâhî Sıfatlar, oluşlar, tecelliler; Allah’ın isim ve filleridir.

Kâinatın Efendisi, vârisleri olan hakikî âlimlere iki çeşit miras bırakmışlardır: Bir zâhir ilmi, diğeri bâtın ilmidir.

Zâhir ilmi, o faydalı ilimdir ki, üstün Sahâbiler, onu en yüce Peygamber’in söz ve davranışlarından almışlardır. Tâbiler zümresi, müçtehidler ve salihlerin selefleri de o ilmi araştırıp, öğrenmiş onunla amel kılmış ve insanları da ona memur etmişlerdir. Bu ilmin çerçevesi, Kitap, Sünnet, Tefsir, haberler ve bunların dalları olan itikâdî ve fıkhî ilimlerdir.

Madenler ilmi, yer tabakalarını araştıran ilim, nebatat ve hayvanat ilmi, sulara dair ve azanın faydalarına dair ilim, teşrih ilmi, tıp ilmi, hesap ilmi, hendese ilmi, riyaziye ilmi ve diğer ilim kısımları zahir ilimlerinden olan hikmetli ilimlerdir.

Bunlar, Şeriat ve nakil yoluyla alınmış olmasalardı bile beşerin doğru ve sıhhatli aklı onları meydana çıkarmaya kâfi gelirdi.

Kâinatın Efendisi’nin, bu gibi ilimlerde de tam anlamıyla bir bilgi sahibi olduğu, «öncekilerin ve sonrakilerin ilmi bana öğretildi» sahih hadisiyle; yine Taberânî’nin rivâyet ettiği, «Allah, beni dünyanın üstüne kaldırdı; böylece ben onu ve kıyamate kadar orada olacakları gördüm, tıpkı şu elimi gördüğüm gibi…» Yine Ebû Davut’un meâlen:

«- Allah’ın Resûlü bir yerde bizimle birlikteydi ve Kıyamete kadar ne olacaksa, hepsini bize anlattı.» haberiyle de sabittir.

Batın ilmine gelince; o, öyle bir mânâlar âleminin marifetleridir ki, hiç bir vasıta olmaksızın gayb âleminden, «Makâm-ı evednâ- En yüksek makam»da, mahlûkatın en bilgini olan Peygamberler Peygamberi’nin yüksek ruhlarına ilâhî bir lûtuf olarak sunulmuştur.

«(Allah) kuluna vahyetti, vahyettiğini..» meâlindeki ilâhî ifadeden apaçık ortaya çıktığı gibi, Resûller Resûlünün bilgisi, mahlûkattan gizli olan yüce bir bâtın irfanıdır.

Nübüvvet ve velâyet meşrebinin o dopdolu olan irfan kadehinden, ilâhî yakınlık talibi olanların, vuslat aşkından yanmış yüreklerine bir yudumcuk dökülmüştür.

Malûm, yani mevzu, ne kadar şerefli ve yüksekse, ilim de o kadar yüksektir. Bunun içindir ki, batın âlimlerinin nasibi ve mevzuu olan ve Allah’ın Zât’ından ibaret bulunan tasavvuf ilmi, zahir âlimlerinin nasibi olan aklî ve naklî diğer fenlerden daha şerefli ve daha üstündür.

Necip Fazıl Kısakürek – Tasavvuf Bahçeleri

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir