Etiket: tasavvuf

Kelime -i Tevhid’in Fazileti

Kelime -i Tevhid’in Fazileti La İlahe İllallah “Allah’tan başka ilah yoktur.” anlamına gelir. Bu cümlenin ifade ettiği mana İslam’ın temel ilkesini oluşturur. Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kıyamet gününde benim şefaatim sayesinde en mutlu olacak insan, kalbinden içtenlikle, Lâ ilâhe illallah diyendir” (Buhârî, İlim, 33; Rikâk 51) buyurmuştur.

Dünya Hayatı ve Nefs

Dünya Hayatı ve Nefs Rasul-i Ekrem (A.S.) Efendimiz, bir hadis-i şerifinde şöyle buyuruyor: “Mümin beş güçlük arasındadır. Karşısındaki mümin olur, kendisine hased eder. Münafık olur, gizli düşmanlık eder. Kâfir olur, kendisiyle savaşır. Şeytan saptırmaya çalışır. Nefsi ise kendisi ile çekişir durur.” Şeytanın saptırmaya çalışması o derecede olur ki, mümini kâfir etse dahi hıncını, intikamını alamaz.

Tasavvuf Güzel Ahlâktır

Tasavvuf Güzel Ahlâktır Ahlâk Arapça’da “seciye, tabiat, huy” gibi mânâlara gelen hulk veya huluk kelimesinin çoğuludur. İnsanın fiziksel yapısı için halk manevi yapısı olan huyu kastedilince hulk kelimesi kullanılır. Tasavvuf literatürüne baktığımız da ise birçok mutasavvıfın tasavvufun tanımını ahlâk ile ilişkilendirilmiş oldukları, sûfîlerin yapmış oldukları tanımlardan anlaşılmaktadır. Nitekim ilk dönem zâhid sûfîlerinden Ebû Muhammed-i Cerîrî’nin (ö. 311/923)

Tasavvuf İlminde Nefsin Yeri

Tasavvuf İlminde Nefsin Yeri Tasavvufun aklî bir ilim olmayıp aksine tecrübî, yani yaşandıkça tadılan ve idrâk edilen bir ilim olması sebebiyle tarifleri de çeşitli olmuştur. Her sûfî, içinde bulunduğu hale göre, tasavvufun tarifini yapmıştır. Bu tanımların iki bini geçtiği söylenmiş olmakla birlikte, mutasavvıfların sayısınca olduğunu savunanlar da olmuştur. Yapılan bu tanımların çeşitliliği önemli ölçüde tanımı yapan sûfinin o anki mânevi

TASAVVUFUN BAŞLANGIÇ VE DOĞUŞU

TASAVVUFUN BAŞLANGIÇ VE DOĞUŞU En üstün Peygamberin saadet devirlerinde olduğu gibi, ondan sonra da İslâm’ın fazilet örneklerine, Peygambere arkadaşlık yapmalarından daha üstün bir fazilet olmadığından «Sahabî» ismi verildi. Hemen onlardan sonra gelenlere «tabiîn-uyanlar», onları takip edenlere de «etba-ı tâbiîn-uyanlara uyanlar» denildi. İnsanlar arasında ihtilâflar başlayıp, ayrılıklar doğunca, dinî mertebelerde de değişiklikler ve bozulmalar meydana geldi. Ümmetin seçkinlerinden, dinî