Emanet “Kur’ân-ı Kerîm İnsanlığa İlâhî Emanettir”

Emanet “Kur’ân-ı Kerîm İnsanlığa İlâhî Emanettir”

Emanet; Kur’ân-ı Kerîm, kâinata indirilen en büyük, en ağır ve en şerefli bir emanettir. Cenâb-ı Hak,

“Eğer biz bu Kur’an’ı bir dağa indirseydik, hiç şüphesiz onu Allah’ın korkusundan paramparça olmuş görürdün. Bu misalleri insanlara düşünsünler diye veriyoruz ” (Har 59/21) buyurmuştur.

O emaneti taşıyan kalp ne güzel bir kalptir. Onun hizmetini gören kimse ne güzel bir kuldur. Bu emanete sırt çevirenler, kendilerine ve kâinatın nimetlerine ne kadar yazık ediyorlar. Haktan kaçan kimsenin kalbine ağlamadılar. Bala zehir diyenlerin zihniyetine acımalıdır.

Kur’ân-ı Kerîm inişiyle, gelişiyle, hükmüyle, edebiyle, belâgatındaki terkibi, fesahatindeki tadıyla, okunması ve ezberlemesiyle eşi benzeri olmayan mucize bir kitaptır.

Kur’ân-ı Kerîm, insan ve cinlere ikram edilmiş ilâhî bir hitaptır ve rabbâni bir selâmdır. Bu selâm sevgi ve edebince alanlara selâm olsun.

Kur’ân-ı Kerîm Amel Kitabıdır.

Ashaptan İbn Mesud [radıyallahu anh] şöyle demiştir:

“Kur’an, insanlara kendisiyle amel etsinler diye indirilmiştir. Onlar ise sadece okunmasını amel kabul ediyorlar. Onlardan biri, Kur’an’ı Fâtiha’dan sonuna kadar hiçbir harfini terketmeden okur, fakat onunla amel etmeyi terkeder.”

Sahabeden İbn Ömer ve Cündeb b. Abdullah (radıyallahu anh) şöyle demişlerdir:

“Biz öyle bir zaman diliminde yaşadık ki bizden birimiz, önce iman ederdi. Hz. Peygamber’e [sallalahu aleyhi vesellem], bir sûre nâzil olduğunda ondaki helâlleri, haramlar, emirleri, yasaklar ve bilmemiz gereken bilgileri, sizin şimdi Kur’an’ı öğrendiğiniz gibi hemen öğrenirdik. Aradan zaman geçti, birtakım insanlar gördüm ki onlar, imanlarını sağlamlaştırmadan Kur’an’la megul olmaya başladılar. Kur’ân- Kerîm’i Fâtiha’dan sonuna kadar hatmediyorlar ama onun emirlerini, yasaklarını, ondan neyi bilmeleri gerektiğini bilmiyorlar. Onu sadece okuyorlar. Oysa yüce Allah’ın bildirdiği gibi, Kur’an’ın gönderilmesinden maksat, onun emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmaktır. Çünkü Kur’an’ın çizdiği sınırların içinde kalınması farzdır ve kul, bundan mesuldür. Bunun için onlara aykırı davrananlara azap olunacaktr. Halbuki Kur’an’ın harflerinin sayılması farz değildir ve kul, bundan dolayı cezalandırılmayacaktr.”

Velilerden Yusuf b. Esbât’a, “Kur’an’ı hatmettiğinde nasıl dua edersin?” diye sorulduğunda şöyle demiştir:

“Nasıl dua edeyim ki, okuyuşumdaki eksiklerimden dolayı yüz defa istifarda bulunuyorum.”

Yine o şöyle derdi: “Ben, Kur’an okumaya başlıyor ve okuyorum. Ama onda olan emir ve yasakları düşündüğümde, söylediğini yapmayıp Allah’n hoşnutsuzluğuna uğrayacağımdan korkuyorum. Hemen tebih ve istiğfara sarılıyorum.”

Kur’ân-ı Kerim Eşsiz Bir Nimettir

Ebû Tâlib-i Mekkî (rahimehullah) der ki:

“Kur’an Allah’ın, kulları içinde en açık alametidir. Yeryüzünde Allah’ın varlığını gösteren en büyük ve en azametli âyetlerdendir. Bize Cenâb-ı Hakk’ın ihsan buyurduğu en büyük nimetlerdendir. Kulun, Kur’an’a hürmet ve edebi takvası kadar olur. Yine onun, ilâhı hitabı anlaması ve ona tâzimde bulunması kendisiyle kelâm ettiği Allah Teâlâ hakkındaki marifeti ve övgüsü kadar olur.

Eğer yüce Allah’ı, kulun kalbinde azametli ve ulu ise o zaman O’nun kelâmını derin derin düşünmeyi, O’nun kendisine yaptığı hitabı üzerinde uzun süre tefekkürde bulunmayı, onu çokça tekrar etmeyi, bir musibetle yüz yüze geldiğinde hemen ona koşmayı kendisine bir nimet olarak görür. Artk o kimse takvaya sarılır ve haramlardan uzak durur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

‘Onda olanı zikrediniz ki takva sahibi olabilesiniz’ (Bakara 2/63).

‘Allah, insanlara âyetlerini açıklıyor ki takva sahibi olsunlar ve tezekkür edip Öğüt alsınlar’ (Bakara 2/187).

Çünkü her kelâm, söyleyenin durumuna bağlıdır. Sözü söyleyendeki hürmet ve tâzime göre söz yücelik kazanır, onun makamının yüceliğine göre kalbe etki eder veya konuşanın basitliği ile önemini yitirir.

Yüce Allah kendisini şöyle tanıtmıştır:

‘Hiçbir şey, O’nun benzeri/dengi değildir’ (Şûrâ 42/11).

Yani ululuk ve hâkimiyette hiçbir şey O’nun dengi değildir. Aynı şekilde hüküm ve açıklamada da O’nun kelâmı gibi bir kelâm yoktur.” (bk. Mekkî, Kûtü’l-Kulûb: Kalplerin Azığı, 1/253.)

Bahrü’l-Medîd
fî Tefsîri ve Kur’âni’l-Mecîd

Kur’an’ın Tefsiri ve Tasavvufi İşaretleri 

Dr. Dilaver Selvi – Semerkand

Kuran tefsiri, semerkand, tasavvuf, cennet, cehennem, ayet, nimet, emanet, amel, ilahi, hatim, din, ilim, ilahi emanet, öğüt, takva, takva sahibi, Bahrül Medid, Kalplerin Azığı, kelam, ulu, helal, haram, kuranı kerim, kitap, islam, islamiyet, din, tefekkür, azamet, zikir, amel etmek, kainat, şerefli, dini, islami, yüce kitap, 

Add a Comment

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir